Metafor Yapmak Sihir Yapmak Gibidir

Bizim aklımız somut olanı anlamaya programlanmış.

Birisinin bize hiç gitmediğimiz bir beldenin havasını anlatırken “Oranın havası çok sıcak ve nemlidir.” demesiyle “İnsanın gömleği vücuduna yapışıyor, insan nefes alırken boğulacakmış gibi oluyor.” demesi farklıdır. Birinci anlatım soyut bir tarif, ikincisi ise benzetmeyle (metaforla) yapılan bir anlatımdır.

Bir düşünceyi benzetme, mecaz ya da metaforla anlattığımızda dinleyenin de bizim gibi düşünmesini bizim gibi hissetmesini sağlarız. Metaforlar ve benzetmeler insan soyut fikir ve düşünceleri somutlaştırır.

Bilimsel ya da teknik konuları anlamakta zorlanmamız, konsantrasyonumuzu çabuk kaybetmemiz, konuların zorluğundan çok anlatım dilinin soyut olmasındandır. Dil ne kadar soyut olursa anlaşılması o kadar zorlaşır. Eğer dinleyene ne dediğimizi anlatmak istiyorsak kullandığımız dilin duygularımıza ve sezgilerimize hitap etmesi gerekir.

İnsanın düşüncelerini ete kemiğe büründüren, benzetmelerdir (metaforlardır). İnsanlar “Buz kestim”,  “İçimde bir yangın var” gibi benzetmeler ve metaforlar kullanarak düşüncelerini somutlaştırırlar.

2004 yılında ev kadınları üzerinde yaptığımız bir araştırmada bir kadın, “Kendime baktığımda aynada kocaman bir sıfır görüyorum.” demişti. Bu anlatım tam anlamıyla bir “benzetme”,  bir “mecaz” yani metafordu. Kadın sayfalarca anlatılacak duygu ve düşüncesini bir cümlecikle anlatıvermişti. Başka hiçbir anlatım biçimi bu kadar güçlü olamazdı. Hiçbir sosyolog bu düşünceyi bu kadar kısa bir yolla anlatmayı başaramazdı.

Gerald ve Lindsay Zaltman’ın yaptıkları araştırmalarla dünyanın pek çok yerinde insanların temel olarak aynı benzetme kalıplarını kullanarak kendilerini ifade ettiklerini ortaya çıkardılar.

Zaltmanlar bir teknik (Metaphore Elicitation Technique) geliştirerek insanların ortak metaforlarının keşfetme imkanı buldular.

Dupont için yaptıkları naylon çorap projesinde Zaltman ve ekibi, kadınlardan kendi seçecekleri dergilerden ince naylon çorap hakkında kendi duygu ve düşüncelerini en iyi anlatan fotoğrafları seçmelerini istediler. Sonra her katılımcıya bu fotoğrafları neden  seçtiklerini sordular. Kadınların getirdikleri fotoğraflarda sıklıkla streç naylona sarılmış eşyalar gibi beklenen fotoğraflar vardı ama bunların yanı sıra vazoda çiçekler ve yere düşmüş dondurma külahı vardı. Vazoda çiçeklerin fotoğrafını getiren kadın, “İnce çorapla kendimi uzun ve ince hissediyorum.” dedi. Yere düşen dondurma külahını seçen kadın ise kaçan çorabın yarattığı utanma duygusunu anlatıyordu.

Zaltman ve ekibi otuzdan fazla ülkede binlerce derinlemesine görüşme yaparak hemen her sektör, marka ve ürünle bağ kurabilecek 7 temel metafor olduğunu keşfettiler:

1.Denge

Dengenin fiziksel olarak denge, ruhsal denge, toplumsal denge (adalet), estetik olarak denge (ahenk) gibi birçok türü vardır. Hayatta aldığımız ilk derslerden biri “dengemizi korumaktır.” Önce emekleyen, sonra sıralayan bebekler, iki ayakları üzerine basıp dengelerine kavuştuğu andan itibaren kendilerine güvenmeye başlarlar.

Ruhsal dengesizlik yaşadığımızda mümkün olan en kısa zamanda dengeye dönmek için çaba gösteririz.

İnsanın yorulduktan sonra dinlenmesi, çok yedikten sonra diyet yapması,  çok para harcadıktan sonra tasarruf yapması dengeye geri dönme isteğidir.

Denge metaforu, spor, sağlık, iyi yaşam; banka ve sigorta sektörlerinde yaygın olarak kullanılır.

Bazı markaların “İyi yaşamak herkesin hakkı” benzeri marka vaatleri de denge metaforunun bir örneğidir.

Denge metaforunun toplumsal bir yansıması olan adalet, her ülkede siyasetçilerin kullandığı en önemli metafordur.

Denge metaforu hayatımızın birincil metaforlarından biridir ve yaşamın her alanında kendini gösterir.

2.Dönüşüm

İnsanın vücudu, duyguları, düşünceleri, sosyal ilişkileri yani kendisi sürekli bir dönüşüm içindedir.

Kurbağanın prense dönüşmesinden tutun da Kül Kedisi’nin prensese dönüşmesi masallarının hepsi dönüşümü anlatır.

Çoğu sinema filminde kahraman bir dönüşüm yaşar. Filmin başındaki karakter filmin sonunda başka bir insana dönüşür. Kahraman artık filmin başındaki eski insan değildir. Dersini almış, olgunlaşmıştır.

Yaşamımızın her evresinde bir durumdan ötekine fiziksel, duygusal ve ruhsal bir dönüşüm yaşarız. Dönüşüm hayatın merkezindedir.

Eğitim kurumları, üniversiteler; zayıflama merkezleri, güzellik salonları, kuaförler insanlara dönüşüm vaat ederler.

3.Yolculuk

İnsanın hayatı bir yolculuktur. Bu yolculuk fiziksel olduğu kadar aynı zamanda ruhsaldır. Yaşam içinde katettiğimiz yolculuk her anlamda bir büyüme, gelişme ve olgunlaşma yolculuğudur.

Zaltman yaptığı bir deneyde, insanlara düz bir kâğıt hakkında mı yoksa buruşuk bir kâğıt hakkında mı bir öykü  yazmak istediklerini sorduğunda, cevap verenlerin tamamı buruşuk kâğıt hakkında öykü yazmayı seçmiştir. Çünkü buruşuk kâğıt bir yaşanmışlık ve yolculuk sonucu o hale gelmiştir. Buruşuk kâğıda varmak için düz bir kâğıttan yolculuğa çıkmak gerekir.

Bütün roman ve filmler, kahramanın yolculuk öyküsüdür. Çoğu insan kendi hayatını bir yolculuğa benzetir. Bu yolculuk kimine göre “dik bir yokuşa tırmanmak”, kimine göre “kendini akıntıya bırakmaktır.” Yolculuk metaforu hemen her konuya uyarlanabilecek bir metafordur.

4.Kap

Kap metaforu sınırlarımızın farkındalığını anlatır. Fiziksel, psikolojik ve sosyal durumların içinde ya da dışında olmayı tarif eder.

İnsanın içine girdiği ilk kap annesinin rahmi, son kap da mezardır. Ayrıca her insan kendi bedenini bir kap olarak algılar. Bu kap insanın canını ve ruhunu taşır. Bir şeye çok sinirlendiğinde insanın “ateş püskürtmesi” kap metaforuna bir  gönderme içerir. İnsan hayatındaki en güçlü kaplar, ailesi ve içinde  yaşadığı toplumdur.

Mekânlar da kap metaforu ile anlatılır. İşyerleri, hastaneler, okullar bir kap gibi insanları içine alır ya da dışında bırakır.

“Keskin sirke küpüne zarar verir” metaforu, ruh sağlığında çok kullanılan bir metafordur. Siyasetçiler de söylemlerinde ülkelerini bir kaba benzeterek, içeridekiler ve dışarıdakilerden söz ederler. Kap metaforu hemen her sektörde kullanılan bir metafordur.

5.Bağlantı

Bağlantı metaforu aidiyet duygusundan güç alır. İnsanın ait olduğu ailesi, toplumu,  memleketi, arkadaş çevresi, iş çevresi, tuttuğu futbol takımı… birer bağlantıdır.

Turkcell, bağlantı metaforunu açıkça kullanan bir markadır. Bugün hemen herkes için telefonun çekmemesi, çekim kalitesinin düşük olması ya da internet  bağlantısının kesilmesi, hayatla bağlantısının kesilmesi anlamına geldiği için, Turkcell bu konudaki gücünü vurgularken “Turkcell’le bağlan hayata” sloganını her reklamın sonunda tekrar eder. 

6.Kaynak

Varlığı sürdürebilmek için ihtiyaç duyulan her şeydir. Bu araba için benzin de olabilir bize hayat veren kan da. Sadece fiziksel gücümüz değil aklımız ve zekamız da hayati kaynaklarımızdır.

İçinde yaşadığımız çevre de, bilgi de, para da birer kaynaktır.

“Bu değirmenin suyu nereden geliyor?” sorusu da “Kökünü kurutmak” deyimi de kaynak metaforudur.

Kaynak metaforu sadece yiyecek içecek, bankacılık sektörlerinde değil birçok sektörde kullanılan bir metafordur.

7.Kontrol 

Kontrol birden çok yüzü olan bir metafordur. Bir taraftan hayatın kontrolünü elde tutma motivasyonuyla ilgilidir. Kontrolü yitirmek, âciz olmak, çaresiz olmak duygularının ortaya çıkmasına neden olur. Bu anlamda kimse kontrolü yitirmek istemez. Diğer taraftan da başkaları üzerinde bir güç kullanma isteği anlamına  gelebilir. Kontrol etmek; yetkili bir makamda olmaktan, para sahibi olmaktan,  bilgili olmaktan kaynaklanabilir. Siyasi bir lider de insanlar üzerinde kontrol  sahibi olabilir, maddi ya da ruhani gücü olan insanlar da.

Sağlık, bankacılık, sigortacılık, otomobil lastiği gibi sektörler kontrol üzerine temellenen sektörlerdir.

Sadece bu 7 metafor değil, hepimizin günlük hayatımızda kullandığımız sayısız metafor vardır. Her pazarlamacının faaliyet gösterdiği kategorideki ürünleri, tüketicilerin hangi metaforlarla ifade ettiklerini anlaması sonra da marka iletişimini yaparken bu metaforları kullanması gerekir.

İyi reklamcılar insanlara metaforlarla konuşurlar çünkü metafor yapmak sihir yapmak gibi etkili bir güçtür.

Not: İlk kez Temmuz 2011 tarihinde yazdığım bu yazıyı, düzenleyip yeniden yayınladım.

Yorumlar

  1. yazıyı yazmanızın üzerinden 9 yıl geçtikten sonra bir gece karşılaşmak ve okumak ve çok faydalanmak… bir metaforla anlatmak gerekir değil mi:)

    bir zamanlar yaşlı bir şifacı varmış. bu yaşlı adam artık ölmek üzereymiş. kendisi yaşlıymış ve ölecekmiş yakında ama kimsenin bilmediği bazı sihirli şifa iksirleri biliyormuş. bunları hiç el değmeden yüzyıllar sonrasına anlatmak istiyormuş.
    bir kağıt ve kalem alıp son gücüyle sihirli iksirleri yazıp denize atmış.
    şişe onlarca yıl ve yüzlerce yıl denizde gezmiş durmuş. Tam 500 yıl. İnanabiliyor musun? tam 500 yıl sonra dünyanın güney küresinde bir kıtada bir türlü hastalığına çare bulamayan bir kadın denizin kenarında midye kabuğu toplarken denizden gelen şişeyi bulmuş. içini açmış. bilmediği bir dilde yazılan bu mektup….

    burada bırakayım:)

    yazılan hiçbir yazı boşa gitmez!
    o zaman yazmaya devam.
    teşekkür ederim.

  2. Temel Bey merhaba,

    Öncelikle, böyle bir siteyi bizlerle paylaştığınız için çok teşekkür ederim. Elinize, emeğinize sağlık.
    Ben, özel sektörde orta kademe yönetici olarak çalışıyorum. Yazılarınızı elimden geldiğince de takip etmeye çalışıyorum. Bilgi ve tecrübeleriniz, bizim kendimizi yetiştirmemize çok yardımcı oluyor. Yazılarınızı okurken, uygun gördüklerimi kendimce iki katagoride değerlendiriyorum. Birincisi; normal hayatta kullanacağım bilgiler, diğeri ise iş hayatında kullanabileceklerim şeklindedir. Ama öncelikle birinci katagoride değerlendirmeye çalışıyorum. Birinciye sığmazsa, ikinci katagoride kullanmak üzere zihnimde arşivliyorum.
    Bu yazınız da insan ilişkilerinde (iletişimde) kullanılabilecek birinci katagori yazılarınızdan biri. Metafor; günlük hayatta belki farkında olmadan kullandığımız veya sık sık başvurduğumuz bir yöntem.
    Bir şey anlatırken kullanılan kelimeler; karşı tarafın bilgisi, yaşantısı veya hayatta edindiği tecrübelerine köprü olabiliyor. Bu da gerçekten anlatılmak isteneni farklı algılamaya neden olabiliyor. Bu nedenle anlatmak istediğimizi metaforla anlattığımızda, karşımızdakini kendi frekansımıza çekmiş oluyoruz. Bu yöntem %80-90 başarılı sayılabilir. Burada dikkat edilmesi gereken nokta "Teşbihde hata olmaz, hatasız teşbih olmaz" sözünde gizlidir. Çünki, kullandığımız metaforun hem şekil hem de mana yönü vardır. Bazen bunlardan birini kullanırız, bazen de her ikisini…
    Buna örnek verecek olursak;
    Sizin "Liderleri Başarılı Kılan Yoldaşlarıdır" yazınıza çoban metaforu çok güzel uyuyor. Bir çoban en fazla 3-5 koyuna hakkıyla bakabilir. Ama iyi yetişmiş çoban köpekleri kullanırsa, 3-5 bin koyuna bakması, koruması idare etmesi ilkinden daha kolay olur. Burada mana bakımından çoban köpeği ile orta kademe yönetici arasında birebir örtüşme söz konusu, ama şekil bakımından farklı anlaşılmaya müsait bir durum.

    Yani, mevcut durumu metafor kullanarak anlatırken dikkat etmezsek "kaş yapayım derken, göz çıkarmak" olur ki, bu bizi daha zor bir duruma sürükler.

    Saygılarımla,

    Köksal USTABAŞ

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir